Bi kahve yap da içelim o
güzel elinden Xanthippe kızım dedi. Sanırım teyze bana
görücü gelmişti çünkü bu erkek annelerinin kurduğu anahtar cümleydi. Tabi ki teyzecim, hemen yapıp getiriyorum, nasıl olsun kahveniz?
diye sorardı kız, teyze de orta şekerli evladım zahmet olmazsa derdi.
Kız mutfakta kahveyi pişirirken oturma odasında kız hakkında annesinden fısır
fısır malumat alınırdı. Anne kızımı çok isteyen var da kızım istemiyor
der, teyze de kimsenin başaramadığını kendisinin başaracağına emin bir şekilde nasip bu işler, bakalım belli olmaz derken kahveler gelirdi. Gel
gelelim kız bir sebepten hayır dediyse erkek annesi bunu kabullenemediğini
çaktırmamaya çalışır sessizce o evden ayrılırdı. Komşularına gidip annesi
çok kişi istiyor filan dedi ama bence yalan, var bir yamuk o kızda, kahvesi de
zaten bulaşık suyu gibiydi tarzında bir pislik atardı. Ay pek bi'
havalılar görsen burunlarından kıl aldırmıyorlar diye eklerdi. Teyze
haklıydı, burnumuzdan kıl aldırmıyorduk çünkü o dönemde kimse burnunun
kıllarını almıyor, kuaför nevinden birine de aldırmıyordu (afedersin sayın
okur). Zaten O'nun paşa oğluna kız mı yoktu, zaten o kızlar da o paşa oğlu
paşasına kurban olsunlardı. Falandı filandı..
Yalnız, benim hanemde ekstra bir (-) vardı: Kahve
yapmayı bilmiyordum. Anneme kalsa çaktırmadan benimle mutfağa gelir, kahveyi
yapıp elime tutuşturur al bunu götür ikram et diyecekti. Teyze eline sağlık kızım deyince annemin de koltukları kabaracaktı. Annemle
göz göze geldiğim an olayların bu şekilde
cereyan edeceğini bildiğimden gözlerimi direkt teyzeye çevirdim ve ben kahve
pişirmesini bilmiyorum dedim.
Zeus aşkına! Bir anda evin içinde
kara bulutlar belirdi. Teyzenin kafasında şimşekler çakarken annemin yüreğine
yıldırım düşüyordu. Teyze şoklardan şoklara koşarken annemin tansiyonu -sağlı
sollu- iki kolunda birden yükselmiş, irili ufaklı panik ataklar geçiriyordu.
İkisi de uzun bir süre kalakaldı. Onlar kalınca ben de öylece kaldım. Kaldım
derken boş kalmadım tabi, düşündüm. Baksanıza, biri (satıcı) elindeki malı
süslü paketlerle satmaya çalışırken öbürü (alıcı) hakikaten de paketine tav
olmak istiyordu. Samimiyet ve doğruluk gibi özelliklerim kriter listesinde yer
bile almıyordu. Eş ilanlarında daha çok yemek, temizlik gibi fiziki kabiliyetler aranıyordu. Fiziki
demişken hamamda kız beğenme olayını şimdi burada hiç açmayayım. Kısacası,
karakter hiçbir şeydi; imaj her şey.
Evet, hal böyleyken bombayı
patlatmalıyım ki evimizde şoka giren o kadın şoktan çıkınca benim kaynanam
oldu. Adı Cavidan. Siz bilmezsiniz ama bu kadın türklerin rum eline attığı en
büyük kazıktır. Bu diyarlara gelin geldiğinden beri şehre kasvet çöktüğünden felaket-i
yunan Cavidan nam salmıştı. Bundan ben de payımı almıştım, ne zaman
gözleri gözlerime değse felaketim olurdu, ağlardım.
Bu kadına ve tüm yaptıklarına
tabi ki Sokrat için katlanmayı göze almıştım.
Sayın okur, anla, o adam için gerekirse afet koodinasyon merkezi, gerekirse
kriz masası oluşturabilirdim.
O'nun için tabağımda pilavla
çoban salatayı karıştırır, domatesin suyundan vıcık vıcık olmuş pirinç
tanelerini afiyetle yiyebilirdim.
Dünyanın, aynı anda hem silindir
hem küp hem de üçgen prizma olduğunu ispatlayabilirdim.
Seviyesiz pop dinleyebilir, opera
izleyebilirdim.
20 ciltlik ansiklopedinin her
cümlesini tek tek öğelerine ayırabilirdim.
Aylaynırı gözüme düzgün bir
şekilde çekebilirdim.
Kahvenin rengine
"kahverengi"nden daha orijinal bir renk adı bulabilirdim.
Sevdiği çiçeklere dayak zoruyla
fotosentez yaptırabilirdim.
Kedilere yabancı dil öğretebilir,
balıklara hafıza geliştirme teknikleri uygulayabilirdim.
Lacivert pantolonun altına siyah
rugan kundura giyebilir, saati sağ koluma takabilirdim.
Ya, var ya, ben O'nun için emoji
bile kullanabilirdim, sen ne diyorsun.
Çünkü çok tatlıydı be sayın okur. Patates
kafalı, soğan burunlu bir adamdı. Karpuz göbekliydi ama O, o tümsekliğin kemer
tokası olduğunu iddia ederdi hep. Gözleri zeytindi ama kısınca iki tane
karabibere dönüşürdü. Bir şey düşünürken gözlerini hep kısardı o yüzden
gözlerinde karabiberden öte bir büyüklük
görmezdi kimse. Zaten dünya malına da gözünü hiç açmadı.
Bu hayatta elli küsur yaşındaki en güzel adamdı.
Çünkü O'nu kalbimle gördüm.
Çünkü O'nu kalbimle gördüm.
Çünkü kalp, ruhu bile
görebilirken göz nesneden öteye geçemez.
Neyse, şimdik bu kadar sosyal mesaj yeterli. Hayır sayın okur, soru almıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder