12 Nisan 2015 Pazar

Zeus aşkına, neler oluyor bize? ...(ii)



Bi kahve yap da içelim o güzel elinden Xanthippe kızım dedi. Sanırım teyze  bana  görücü gelmişti çünkü bu erkek annelerinin kurduğu anahtar cümleydi. Tabi ki teyzecim, hemen yapıp getiriyorum, nasıl olsun kahveniz? diye sorardı kız, teyze de orta şekerli evladım zahmet olmazsa derdi. Kız mutfakta kahveyi pişirirken oturma odasında kız hakkında annesinden fısır fısır malumat alınırdı. Anne kızımı çok isteyen var da kızım istemiyor der, teyze de kimsenin başaramadığını kendisinin başaracağına emin bir şekilde nasip bu işler, bakalım belli olmaz derken kahveler gelirdi. Gel gelelim kız bir sebepten hayır dediyse erkek annesi bunu kabullenemediğini çaktırmamaya çalışır sessizce o evden ayrılırdı. Komşularına gidip annesi çok kişi istiyor filan dedi ama bence yalan, var bir yamuk o kızda, kahvesi de zaten bulaşık suyu gibiydi tarzında bir pislik atardı. Ay pek bi' havalılar görsen burunlarından kıl aldırmıyorlar diye eklerdi. Teyze haklıydı, burnumuzdan kıl aldırmıyorduk çünkü o dönemde kimse burnunun kıllarını almıyor, kuaför nevinden birine de aldırmıyordu (afedersin sayın okur). Zaten O'nun paşa oğluna kız mı yoktu, zaten o kızlar da o paşa oğlu paşasına kurban olsunlardı. Falandı filandı..
Yalnız, benim hanemde ekstra bir (-) vardı: Kahve yapmayı bilmiyordum. Anneme kalsa çaktırmadan benimle mutfağa gelir, kahveyi yapıp elime tutuşturur al bunu götür ikram et diyecekti. Teyze eline sağlık kızım deyince annemin de koltukları kabaracaktı. Annemle göz göze geldiğim an  olayların bu şekilde cereyan edeceğini bildiğimden gözlerimi direkt teyzeye çevirdim ve ben kahve pişirmesini bilmiyorum dedim.
Zeus aşkına! Bir anda evin içinde kara bulutlar belirdi. Teyzenin kafasında şimşekler çakarken annemin yüreğine yıldırım düşüyordu. Teyze şoklardan şoklara koşarken annemin tansiyonu -sağlı sollu- iki kolunda birden yükselmiş, irili ufaklı panik ataklar geçiriyordu. İkisi de uzun bir süre kalakaldı. Onlar kalınca ben de öylece kaldım. Kaldım derken boş kalmadım tabi, düşündüm. Baksanıza, biri (satıcı) elindeki malı süslü paketlerle satmaya çalışırken öbürü (alıcı) hakikaten de paketine tav olmak istiyordu. Samimiyet ve doğruluk gibi özelliklerim kriter listesinde yer bile almıyordu. ilanlarında daha çok yemek, temizlik gibi  fiziki kabiliyetler aranıyordu. Fiziki demişken hamamda kız beğenme olayını şimdi burada hiç açmayayım. Kısacası, karakter hiçbir şeydi; imaj her şey.
Evet, hal böyleyken bombayı patlatmalıyım ki evimizde şoka giren o kadın şoktan çıkınca benim kaynanam oldu. Adı Cavidan. Siz bilmezsiniz ama bu kadın türklerin rum eline attığı en büyük kazıktır. Bu diyarlara gelin geldiğinden beri şehre kasvet çöktüğünden felaket-i yunan Cavidan nam salmıştı. Bundan ben de payımı almıştım, ne zaman gözleri gözlerime değse felaketim olurdu, ağlardım.
Bu kadına ve tüm yaptıklarına tabi ki Sokrat için katlanmayı göze almıştım.
Sayın okur, anla, o adam için  gerekirse afet koodinasyon merkezi, gerekirse kriz masası oluşturabilirdim.
O'nun için tabağımda pilavla çoban salatayı karıştırır, domatesin suyundan vıcık vıcık olmuş pirinç tanelerini afiyetle yiyebilirdim.
Dünyanın, aynı anda hem silindir hem küp hem de üçgen prizma olduğunu ispatlayabilirdim.
Seviyesiz pop dinleyebilir, opera izleyebilirdim.
20 ciltlik ansiklopedinin her cümlesini tek tek öğelerine ayırabilirdim.
Aylaynırı gözüme düzgün bir şekilde çekebilirdim.
Kahvenin rengine "kahverengi"nden daha orijinal bir renk adı bulabilirdim.
Sevdiği çiçeklere dayak zoruyla fotosentez yaptırabilirdim.
Kedilere yabancı dil öğretebilir, balıklara hafıza geliştirme teknikleri uygulayabilirdim.
Lacivert pantolonun altına siyah rugan kundura giyebilir, saati sağ koluma takabilirdim.
Ya, var ya, ben O'nun için emoji bile kullanabilirdim, sen ne diyorsun.
Çünkü çok tatlıydı be sayın okur. Patates kafalı, soğan burunlu bir adamdı. Karpuz göbekliydi ama O, o tümsekliğin kemer tokası olduğunu iddia ederdi hep. Gözleri zeytindi ama kısınca iki tane karabibere dönüşürdü. Bir şey düşünürken gözlerini hep kısardı o yüzden gözlerinde  karabiberden öte bir büyüklük görmezdi kimse. Zaten dünya malına da gözünü hiç açmadı.
Bu hayatta elli küsur yaşındaki en güzel adamdı.
Çünkü O'nu kalbimle gördüm.
Çünkü kalp, ruhu bile görebilirken göz nesneden öteye geçemez.

Neyse, şimdik bu kadar sosyal mesaj yeterli. Hayır sayın okur, soru almıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder